Alman otomobili ve sportiflik söz konusu olduğunda neredeyse bütün otomobil severlerin aklına o 3 harfin geliyor olması tesadüf mü? BMW, 7 Mart 1916’da kurulup, otomobil üretmeye başladığından bu yana, otomobil dünyasına bambaşka eserler kazandırdı.

Bavyeralı şirket sportiflik ve lüks söz konusu olduğunda, özellikle gençlerin bir numaralı tercihi oldu. Şirket şu an 1 serisinden 8 serisine kadar ürün gamında onlarca model bulunduruyor ve hepsi kendi sınıfının en iddialı, rekabetçi modelleri konumunda.

Kim bir BMW M4 gördüğünde, kafasını çevirip bir daha bakmıyor ki? Markanın geçmişten bugüne karakter kazanmasını sağlayan, belirli stilistik unsurları olan bazı detaylar bulunuyor. Bu detayların en başında tabii ki BMW’nin böbrekleri yer alıyor. Tabii bir de hızın, gücün ve saf sürüşün sembolü haline gelen mavi, lacivert ve kırmızı renklerden yan yana gelmesiyle oluşan o ikonik şeritler.

Peki BMW tarihindeki en ikonik ve hatta en sinirli, en agresif tasarım hatlarına sahip otomobilleri tasarlayan, markanın kimliğini bulma aşamasında yön gösteren ismi biliyor musunuz?

Gelin hep beraber Motor1 ailesi olarak, bir zamanlar BMW’nin baş tasarımcılığını yapmış olan Claus Luthe’ye ve onun ilginç hikayesine birlikte göz atalım.

Luthe sayısız otomobil tasarlamış biri. BMW E30''dan, E31 8 Serisine kadar birçok önemli BMW modelinde imzası bulunan biri. Ancak ismi sadece bu otomobillerle değil aynı zamanda bir aile trajedisi ile de anılıyor. 

Hikayenin devamına yukarıdaki videodan ulaşabilirsiniz!