Herkese Selamlar,
İkinci yazımla tekrar birlikteyiz. İlk yazımda size elektrikli otomobiller ile ilgili bilgiler vermiştim. Bu yazımda size elektrikli otomobillerle tanışmama ve sevmeme vesile olan ilk elektrikli aracım BMW i3 ‘ten bahsedeceğim.
BMW i3 ile ilk tanışmamız 2021 Şubat ayında gerçekleşti. Görür görmez dış tasarımına vurulduğum 2014 model ve 60 amper batarya gücüne sahip bu minik canavarı öyle sevdim ki, günlük hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu. İlk direksiyon başına oturduğumda, sanki bana lunaparkta çarpışan araba kullanıyormuşum hissiyatı veren bu araç, aynı zamanda tek pedal ile de kullanabilir oluşuyla kısa sürede işimi kolaylaştırdı.

Sabahları kızımızı okuluna bırakıyor arkasından da şehir içinde halledebileceğim alışveriş ve diğer işlerimde hem boyutu ile kolayca park yeri bulabiliyor hem de yetişebileceğim işlerime seri ve sessiz sürüşü ile hızlıca gidebilmemi sağlıyordu.
Evimize yakın sayılabilecek bir lokasyonda beş yıldızlı bir otelin bahçesinde DC şarj istasyonu vardı. Çok ihtiyaç halinde orada otelin kafesinde bir kahve içerken 30 dakikalık bir sürede %80’lik şarjı tamamlayıp işlerime geri dönebiliyordum. Çoğunlukla da her günün sonunda evimizden apartmanımızın bahçesine çektiğimiz normal ev elektrik hattıyla yaklaşık 8-10 saatlik bir sürede tamamen şarj edebiliyordum. Öyle ki bu artık alışkanlığım haline geldi ve gün sonu eve girmeden tıpkı telefonumu şarj eder gibi aracımı prize takıp sabah da tam dolu batarya ile günüme başlamak bir ritüel haline geldi.
Yanı sıra BMW’nin Almanya Leipzig’teki fabrikasında yüzde yüz yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak üretilen bu araç, doğaya verdiği mesaj ve Dünyamıza saygısı ile de gönlümü fethetmişti. Aracım Lounge paketti, bu paketle beraber sunulan bambu ağacında yapılmış ön konsol ekstra bir zarafet katmaktaydı. Direksiyondan vites değiştirme kolu olması ayrıca bir kolaylıktı ve bana kendimi en özel hissettiren şeylerden biri de aracın seslerini Hans Zimmer gibi duayen bir müzisyenin tasarlamasıydı. Aracın kontak açılma sesi bile güne enerjik başlatıyor, koltuklardaki deri döşemelerin zeytin ağacı özütüyle tabaklanmış olması beni şımartıyordu.

Elektrikli araçların en güzel özelliklerinden biri olan tek pedal ile kullanmaya kısa sürede adapte oldum. Kırmızı ışık ya da çok acil durum gerekmedikçe frene dahi basmaz oldum. Aracımdaki farklı sürüş modları ile bazen tam güçle süper eğlenceli, bazen de düşük batarya tüketimi ile maksimum batarya ömrü ve menzil (ancak klima bu moddayken kullanım dışıydı) hedefleri ile içten yanmalı araçlarda hissetmediğim farklı sürüş deneyimleri yaşıyordum.
BMW i3,uzun yol gitmek için hiç de uygun değildi ama tam bir şehir içi aracıydı. Yelken modu, regen modu gibi sizi sürekli sürüşün içinde tutan, çevreye daha az zarar vermenin hazzını yaşatan, meraklı gözleri sürekli üzerinizde tutan yıllara meydan okuyan tasarımı ve sürüş zevki ile, iyi ki ilk elektrikli aracım olmuş dediğim bir arabaydı.
İçten yanmalı bir araç kullanırken düşünmediğiniz bir çok şeyi elektrikli aracınızla düşünmek ve planlamak zorundasınız. Hele ki uzun yola çıkacaksanız çok dikkatli olmalısınız. Batarya kapasiteniz nedir, kullanılabilir bataryanız ne kadar, ortalama tüketiminiz nedir, yolunuzun ne kadarında yokuş çıkacak, ne kadarında yokuş ineceksiniz gibi son derece farklı değişkenleri hesaba katmalısınız.
Her ne kadar bazı kişisel nedenlerle arabamızı satsak da, en sevdiğimiz, bize ve hayat görüşümüze en uyan arabamızdı. Maalesef artık BMW tarafından üretilmeyen ancak i3’ten esintiler taşıyan iX ve XM ile ruhu hep aramızda olacak i3’ler, Tesla dışındaki elektrikli araçların ata babası olarak anılacaktır diye düşünüyorum. Keşke yenilenmiş bataryaları ile üretilmeye devam etselerdi.
Umarım sizlerin de bir gün bir i3 ü deneyimleme şansınız olur. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Emniyetli sürüşler..